Salat Ve Namaz Hakkında

Namaz konusunda kafası karışan yada kasıtlı/kasıtsız karıştırılmak istenen kişileri kısa tarihi bir yolculuğa çıkarmak istedim. Bu yolculuğa Adem’den başlayarak, başka toplumlara da bakıp, günümüze kadar geleceğiz.
2:34 Meleklere, “Adem’e secde edin,” dedik. İblis hariç hepsi secde ettiler, o ise diretti, büyüklük tasladı ve nankörlük etti.
Bu Ayet ile tarihimizin en başlangıç (bizim bilebildiğimiz kadarı ile) noktasına gidiyoruz. Secde kelimesinin ne olduğunu henüz bilemiyoruz ama secde etmemenin kibirlenmek ve nankörlük olduğunu görebiliyoruz Allah nezdinde. Allah yarattığı canlıların bir hiyerarşi içersinde yaşamasını istiyor besbelli. Yarattığı varlıklar içersinde insanı en üstün kıldığı içinde diğer varlıkların Adem’e secde etmesini istiyor. Bu hiyerarşiye göre Adem ve insan topluluklarının da yaratıcısına secde etmesi gerekiyor diğer O’na secde edenler ile birlikte. Bu ayetten sonra gelen ayetlerden anlıyoruz ki Allah Adem’e bir takım kelimeler öğretip, yeryüzü için hazırlıyor.
2:38 “Oradan topluca ininiz,” dedik, “Benden size bir yol gösterici geldiği zaman, o yol göstericiye uyanlar için artık bir korku yok ve onlar üzülmeyecekler.”
Adem bu anlarda secde etmeyi öğrendi, tövbe etmeyi öğrendi, yeryüzünde yaşamak için hazır ama henüz Allah’ın sistemini tam olarak öğrenemedi, tüm her şeyi öğrenmek ve uygulamak için kendisine gönderilecek yol göstericiyi bekleyecek. Bu yol gösterici vahiy de olabilir, bir elçi de olabilir. Bunun nasıl gerçekleşmiş olabileceğini kesin bilemiyoruz.
Aşağıda tarih sırasına göre yerleştirdiğim resimler Milattan önce 15. Asırdan, Milattan sonra 1850 yıllarına kadar bir yolculuğa çıkaracak bizi. Belki Milattan önce 350 yılları ve Milattan sonra 1850 yılları arasında bir boşluk varmış gibi düşünebilirsiniz. Ama o boşluk olduğunu düşündüğünüz asırlara Musa ve İsa Peygamberleri ve adını bildiğimiz yada bilmediğimiz nice Peygamberleri yerleştirirseniz sorun kalmayacaktır. Zira Muhammet Peygambere gelen vahiy ve önceki Peygamberlere gelen vahiy aynı vahiylerdi ve kaynak aynı kaynaktı, yani Allah’tı. Ve Allah bir çok ayette daha önce Kitap verilen yada verilmeyen tüm Peygamberlere gelen vahiylerin aynı sisteme hizmet ettiğini anlatıyor bizlere.

3:43 “Meryem, Rabbine teslim ol, secdeye kapan, eğilenlerle birlikte eğil.”
15. asırdan geriye yani Adem’e kadar olan asırlara da Nuh Peygamber ve adını bilmediğimiz nice Peygamberleri yerleştirebiliriz.
Secde kelimesinin başka anlamlara gelebileceğini düşünenler olabilir. Ama Kuran’da Ayetleri incelediğimizde görüyoruz ki birçok yerde secde ve eğilmek, kapanmak kelimeleri aynı cümle içersinde kullanılıyor. Allah Ayetlerin de Musa’nın, İbrahim’in yüzüstü, çene üstü kapandığını söylüyor. Bunları dikkate almayacak olursak bir kapanmak fiili başka nasıl olabilir. Secde etmek demek, boyun eğmek demek, senin benden üstün olduğunu kabul ediyorum demek, sana inanıyorum demek, sana saygıyla eğiliyorum demek. Bu fiili insan vücuduna yaptırmak sadece eğilmek şeklinde olabilir. Tarihi incelediğimizde birçok Kralın, Padişahın önünde tüm bu anlamları yükleyerek yere kapanmak anormal gelmiyorken, neden Yaratıcının önünde kapanmak anormal geliyor insanlara. Sonuçta bu fiil binlerce yıldan beri süre gelen insan bedeninin bir  ifade şekli. Bizler duygu ve düşüncelerimizi anlatırken çoğu zaman beden dilini kullanırız. İnsanlar çocuğuna, eşine, annesine, babasına vs. sevgisini gösterirken sadece ağzından çıkacak güzel kelimelerle değil sarılarak, öperek de gösterir. Zira bu namaz konusunu şekilsel gören birçok kişi nedense, yakınlarına gösterdiği bu tarz  ilgiyi, sevgiyi şekilsel bulmuyor. Burada bir tutarsızlık, dengesizlik yok mu?
Bu ibadet şeklini ilkel bir tapınma modeli gibi görenler çıkabilir. Ama unutmamak gerekir ki ne kadar teknolojimiz ilerlese de, uzaya da çıksak bizler ilkel insanlarız Yaratıcının gözünde. O kadar ilkeliz ki bizim ilkel olduğumuzu bildiği için bize et yemeği bile yasaklamıyor. Bu başka bir konudur ama bunu büyüklük taslamamamız için örnek veriyorum. İnsanlar nedense kendi bedenlerini o kadar yüceltiyor ve hayatın merkezine koyuyor ki, maalesef olaylara hep kendi bakış açısıyla bakıyor ve bu noktada çok hatalar yapıyor. Çoğu olayda Yaratıcının gözünden bizlere bakmayı öğrenebilirsek sorun kalmayacaktır. Ama maalesef nefsimiz bizi oradan bakmamıza engel oluyor.

Bu tapınma şeklini ilkel gören, bu yüzden benimsemek istemeyenler, 4000 yıl önceki insanların pipetle bira ve herhangi bir içeçek içtiklerinin taş resmini görseler, bu ilkel bir davranıştır, biz pipet kullanmayalım demeyeceklerdir. Ki pipetle içki içerken yapılmış birçok tarihi eser var, konu dağılmasın diye bu konu altında  yayınlamıyorum. Ama tapınma şekline gelince nedense insanlar ilkel bulup, bunu kendilerine yakıştıramıyorlar. Konu din olunca ister Ateist olsun, ister gerçeğe ulaştığını iddia eden kimse olsun nedense bir takım önyargılarını yıkamıyor…

Birçok tarihi belgede güneşe, aya, taşa secde eden insan resimleri görmüşüzdür. Bu resimleri gören insanlarda, nedense daima bu putperest insanlardan sonra secde etmek ortaya çıktı gibi bir algı oluşur. Tam aksine putperest insanlarla beraber çıkmış bir eylem değildi, yukarda Ayetlerini yazdığım gibi Adem’den bu tarafa zaten vardı.
27:24 “Onu ve halkını Allah’ın dışında güneşe secde eder buldum. Şeytan onların işlerini kendilerine süslemiş ve onları yoldan çıkarmış ve bu yüzden doğruyu görmüyorlar.”
Yukardaki Ayette de görüyoruz ki zaten var olan bir eylem yanlış arayışlar, yönelişler sonucu güneşe, aya, taşa, kişilere secde şekline dönüşüyor. Bu yönelişlerin sebebi “ görmediğim bir şeye inanmaktansa görebildiğim bir şeye inanırım” düşüncesi yada “ görmediğiniz şeylere inanmayın, güç ve yönetim bendedir, bana tapın” diyen hükümdarlar, krallardır. Sebebler toplumların yaşadığı ortam ve koşullara göre çoğaltılabilir.

secde

Yukardaki 2. Resim Milattan önce 1500 yıllarında ki toplumların boyun eğme, secde şekli. Akhenaton’un babası 3. Amenhotep dönemi. Asırlar öncesinin ibadet yöntemlerini, o dönemlerde yapılan taş resimleri, çizimleri, yazıları sayesinde öğrenebiliyoruz. Allah insanların gelişim aşamasını öyle ahenkli şekilde ayarlamış ki, bize gerekli olan bilgileri taş kayıtlardan alabiliyoruz. Bu bizim için büyük bir nimettir. Bana göre mumyalama ilminin çeşitli toplumlara Allah tarafından öğretilmesinde bile günümüz insanları için bir nimet vardır. Tarihi araştırırken Kuran’ı da okumuş olmam sebebiyle zincirleri birbirine ekleyip, çok ilginç sonuçlara varabiliyorum. Düşünsenize insanın gelişim aşamasında taşları kullanmak yerine direk kağıdı bulup, tüm kayıtların kağıt üzerine yapıldığını ve asırlar içersinde bu kağıtların bozularak yada yakılarak yok olduğunu. Yada güç sahipleri tarafından yok edildiğini. Sanırım taş yerine kağıt kullanılmış olsaydı şu an bildiğimiz birçok bilgiyi bilemiyor olacaktık.

secde2

Bütün kralların, hükümdarların Tanrı yapıldığı ve “ Tanrı’nın Oğlu” “Tanrı’nın Kızı” gibi ünvanlar ile birçok Tanrı’nın oluşturulduğu bu dönemlerde bir Tek Tanrı inanışı başlamıştır. Başlamıştır derken yeni sıfırdan bir oluşum değil, o toplum içersindeki bir yeni başlangıçtır. Yoksa o dönemlerden öncede Tek Tanrı inanışı vardı. Bu Tek Tanrı inanışını başlatan Akhenaton sadece dinde reform yapmaya çalışmış ve Amon Rahipleri ile büyük bir mücadele yaşamıştır. Topraklarının küçülmesi uğruna barışçıl bir tutum sergilemiş ve tek hedefini Tek Tanrı inanışını yaymak olarak belirlemiştir. Onun yaptığı ve yapmaya çalıştığı şeyleri, öldükten sonra Amon Rahipleri tarihten silmeye çalışmış ve Akhenaton’un mücadelesi onun ölümüyle son bulmuştur. Onun mücadelesini asırlar sonra kendi kurduğu Amarna şehrinin kalıntılarının bulunması ve taş kayıtların, hiyerogliflerin, papirusların okunması yoluyla öğreniyoruz. Bir çok tarihi belge maalesef İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman vb. ülkelerin arşivlerinde bulunmaktadır ve sadece bizim bilmemizi istedikleri bilgiyi bizlere sunmaktadır. Birçok belgeyi ancak kurdukları web sitelerine paralı üyelik açarak 50 Euro ve yukarısı rakamlar ödeyerek görebiliriz.

namaz

Bu 4. Resimde Tek Tanrı inanışını kurmaya çalışan Akhenaton’un 2. Kızını kıyam, rüku, secde yaparken görüyoruz. Mavi çizgili alan. O dönemde tapınaklarda sınıf ayrımı yapmadan işçi, çiftçi, kraliyet ailesi topluca ibadet ediyorlardı. Hatta ibadetten önce abdest aldıkları bile yazıyor bazı yazılarda.

Bu resimde de görüleceği üzere kıyam, rüku, secde Kuran indirildikten sonra birdenbire çıkıvermiş bir tapınma şekli değildir. Zaten Allah ayetlerinde önceki kitap verilenlere de neleri emrettiğini sıralarken namazı da emrettiğini söylüyor. Bu tapınma şekli uydurma rivayetler ile uydurulmuş bir tapınma şekli de değildir. Bu tapınma şekli binlerce yıldan beri varolan insanların tapınma şekliydi. Kuran da namazın detaylarının olmaması bu yüzdendir. İnsanlar zaten nasıl secde edeceğini, tapınacağını biliyordu. O zamanki putperestler de muhtemelen putlarının önünde bu şekilde tapınıyordu. Aynen ondan binlerce yıl önceki putperestlerin yaptığı gibi…

Nakhthorheb_praying_A94_mg_8642

Nakhthorheb dizlerinin üstüne çökmüş dua ediyor, belki yalvarıyor, belki ekinler için su diliyor İlahından. Ne istediğini, ne söylediğini bilemiyoruz. Allah zaten dileklerimizin, dualarımızın, yalvarışlarımızın kişiye özgü olmasını istiyor. Herkesin algısı, duyguları, istekleri ayrı ayrıdır. Herkes kendi kültürüne, kendi duygu dünyasına göre yaşar dinini. Yalnız burada yanlış olan Nakhthorheb, Allah’a değil, Allah’a ortak koştuğu Hermapolis tanrısına tapınıyor. Ama belki de tarihi kasıtlı olarak yanlış yazan tarihçiler yüzünden öyle sanıyoruz. En doğruyu Allah bilir. Milattan önce 350 yılları…

p142

Bu resim 1850 yıllarında Fransız Ressam Sidney Edward Paget tarafından çizilmiş. Bir akşam namazı. Göreceğimiz üzere tarihi yolculuğumuzda birçok şey değişmeden kalabilmiş.

Burada önemli olan şey eğer Allah’ın istemediği, onaylamadığı bir tapınma şekli olsaydı Allah indirdiği son Kitabında bu konuya değinerek mutlaka buna son verirdi. Diğer onaylamadığı birçok şeyi sonlandırdığı gibi…Kesin yasak ve emirler ile bazı uygulamaları bitirdiği gibi…

Allah’ın tek bir cümlesine bakar. “ Ey İnananlar! Beni anmak, bana saygıda bulunmak için karşımda tuhaf tuhaf hareketler yapıyorsunuz, eğilip, kapanıyorsunuz, bundan vazgeçin!!!”

Ama binlerce yıldır bunu yapmadı. O zaman nasıl bu tapınma şeklini göz ardı edebiliriz.

Allah Kitabını indirirken geçen yıllar içersinde, farklı zaman dilimlerinde, Kuran’ın başından sonuna kadar her alanında sık sık, secdeden, eğilmekten, kapanmaktan, tesbih etmekten bahsediyor. Sadece Kitabın sonunda değil veya başında değil, tüm Kuran’ı okuduğumuzda görüyoruz ki Kuran’ın tamamına yayılmış şekilde bundan bahsediliyor. Yani sonunda bir kere bahsedip de, bu yanlış bir uygulama ise zaman kalmamış veya değinilememiş bir konu değil. Peygamberimiz ve etrafındaki inananlar yıllar içersinde bu şekilde ibadet ediyorlardı ki bunu yapmayın, etmeyin gibi bir uyarı yapılmıyor Allah tarafından. Herşeyi bilen, gören, işiten bir Yaratıcımız olduğuna inanıyoruz ama Kitabında binlerce yıl öncesinin olaylarını anlatan ve o olaylardan ibret almamızı istediği için Kitabımızda o olaylara yer verdiğini düşündüğümüz halde, binlerce yıl önceki insanların yaptığı yanlış bir uygulamayı Yaratıcımızın düzeltmediğini, yasaklamadığını düşünüyoruz. Eğer böyle düşünülüyorsa burada büyük bir hata var. Eğer Kitabımızın son Kitap olduğuna inanıyorsak ki inanıyoruz, son Kitap her yanlışın son bulduğu, son nokta olmalıdır ve öyledir de.

Allah son Kitabında son noktayı koymuştur. Allah’ın sık sık kendisine inanılmasını istemesinin nedeni budur. Size zararı yada faydası olmayan şeyleri İlah edinmeyin demesinin nedeni budur. Çünkü fıtratımızdan kodlanmış tapınma isteğimizden dolayı, gelin bana tapının ancak ben çare olurum sizin isteklerinize, acizliklerinize diyor. Ancak bana yalvarın diyor, benden isteyin diyor. O tapındığınız güneşler, aylar, taşlar yada kişiler size yardım edemez, ben yapabilirim ancak diyor…

Bazı kişiler diyebilir, biz zaten hergün Allah’ı anıyoruz, şükrediyoruz, O’ndan yardım istiyoruz, yürürken, otururken, çalışırken. Tabii ki sizler koltuğa uzanmış kahvenizi içiyorken yada domates doğrarken Allah’ı anıp, şükredip, yardımlar isteyip, dualar edip, tövbeler edebilirsiniz.

Ama sizin değişik şekillerde yaptığınız Allah’ı anma törenini neden başka bir insan eğilip, kapanarak yapamasın. Neden bireysel bir ibadeti insanlar dört duvar arasında yapmaya çalışıyorken, Allah’a bu şekilde yaklaştığını düşünüyorken, o dört duvar arasına saldırılıp, taciz edilsin.

Dinimizi doğru anlamak, yaşamak noktasında tabii ki bize öğretilen yada dayatılan şeyleri sorgulamalıyız. Ama bu sorgulamaları kendi kendimize yapmak en doğru hareket olacaktır. Başka insanların yazı, makale, konuşmalarından etkilenmek ben bu konuda bir çıkış noktası arıyorum demek anlamına gelebilir çoğu zaman. Doğruyu aramak yolunda nefsinin onayladığı doğruları kabul edip, nefsinin onaylamadığı doğruları görmezden gelmek atalar dinini sorgulamak değil nefsine yenik düşmektir.

Mezheplerin namaz konusunda çeşitlilik göstermesi namazın uyduruk rivayetler ile ortaya çıkıvermiş bir ibadet olduğunu değil, Peygamberimizin namaz esnasında birçok değişik hareketi yaptığını ve namazı kalıplara sığdırmamamız gerçeğini gösterir bize. Yani bir serbestlik getirir hareketlerde.

Ayrıca, Allah ayetlerinde diyor “Yarattığım tüm canlılar beni tesbih eder sizin bilmediğiniz şekilde”. Yani bu ayetler varken kalkıp da yok kuşlar nasıl yapıyor, yok ağaçlar nasıl yapıyor diye sormanın hiçbir alemi yok. Allah diyor işte” sizin bilmediğiniz şekilde” diye. Nasıl tesbih ettiğini Allah bilir, o kadar!!! Herkes bulunduğu çağın algısına göre bazı şeyleri anlar veya anlayamaz. Belki bundan 300 yıl sonra o çağda yaşayanların anlayabileceği şeyleri şimdiden Allah “bilemezsiniz” dediği halde irdelemenin bir anlamı yok. İlla bileceğim diye tutturulursa tabii ki geçmişte yapılan hatalar tekerrür eder ve geçmişte hata yapan insanların yaptıklarını bizde yapıyor oluruz.

Yukarıda verdiğim antik Mısıra ait resimlere bakanlar şöyle itiraz getirebilirler. Bu secde eden, dua eden, namaz kılanlar güneşe aya tapanlardır, onlara tapınırken resmedilmiş diyebilirler. Ancak aşağıda ayette de göreceğiniz üzere güneşe, aya tapanların olduğu zamanlarda zaten Allah inancı da vardı. Aynen Mekke müşriklerinin yaptığı gibi. Hem Allah’a inanıyoruz diyorlardı hemde gidip putlara, heykellere tapıyorlardı.

Neml-22: Ama çok geçmeden Hüthüt çıkageldi. Dedi ki: Senin bilmediğin bir şey öğrendim.

Sana Sebe’den doğru bir haber getirdim.

Neml-23: Onlara hükümdarlık yapan bir kadın buldum; kendisine çok imkân verilmiş, onun büyük bir tahtı var!

Neml-24: Halkını ve onu, Allah’ın dışında Güneş’e secde ediyorlarken gördüm. Şeytan onlara işlerini süslemiş, onları doğru yoldan çevirmiş. Bu yüzden onlar doğru yolu bulamıyorlar!”

Neml-25: Allah’a secde etmeleri gerekmez miydi? Göklerde ve yeryüzünde gizleneni ortaya çıkaran ve gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilen, O Allah’a!..

Gördüğünüz gibi hükümdar olan bu kadın muhtemelen antik Mısır veya civarlarından bir hükümdar. Çünkü o dönemlerde kadınlar hükümdar olabiliyordu, kadınlar yönetimde bulunuyordu. Neml 24 de Allah’ın dışında diyor. Buradan anlaşılıyorki o dönemde Allah, peygamberler vasıtasıyla o dönem toplumunu uyarmış, o döneme de sistemini kurmuş aslında. Ama yoldan çıkanlar, sapanlar olmuş.

Muhtemelen yukarıda bahsettiğim Sebe halkından çok uzaklarda bir yerde başka toplumda da aynı sorunlar yaşanmaktaydı. O topluma da Allah dinini indirmişti ama bir türlü saptıkları yollardan geri dönüş yapamıyorlardı. O toplumda da çok tanrılardan tek tanrıya geçiş yapamıyorlardı. İnsanlar alışkanlıklarından, geleneklerinden kopamıyorlardı.

Nuh- 23: Dediler ki: “Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Ve sakın bırakmayın;

ne Vedd’i (aşk tanrısını), ne Suvâ’ı (nesli verdiği sanılan putları), ne Yeğus’u (yağmur tanrısını),

ne Yeûk’u (kuvvet tanrısını) ve ne de Nesr’i (gök tanrısını).”

Nuh-24 : “Çok kişiyi saptırdılar. Öyleyse, sen de zalimlerin şaşkınlığını arttır.”

Sonuç olarak Allah insanı yarattı ve ayetinde de söylediği gibi uyarıcılar, elçiler göndererek yarattığı insanın doğru yolu bulması için gelişim süreçlerini de göz önünde bulundurarak sistemini kurdu. Bizim üzerimize düşen de Kuran’ı sadece okumakla kalmayıp Allah’ı anlamaktır.

Görüyorum ki birçok kişi tamam Kuran’ı okudum anladım diyor ama okuduğu Kuran’dan Allah’ı anlamak çabasına hiç girmiyor, bu yüzden de bazen şahit oluyoruz ki 4-5 kez belki de daha fazla okumuş bir insan Allah’ı anlayamadığı için O’na olmayacak yakıştırmalar yapıyor ve yaptığının farkında değil. Kuran’dan ne anladığımızı kendi kendimize yorumlarken Allah’ı ve sıfatlarını da göz önünde bulundurarak sonuçlara varmalıyız. Yoksa birçok İlahiyat konusunda uzmanlaşmış kişilerin bile düştüğü hatalara düşmemiz çok doğaldır. Hatalara düşülmesinin de bir imtihan olduğunu düşünüyorum, sonuçta Allah inandım, güvendim demekle bizi bırakmayacak. Son nefesimizi verene kadar türlü imtihanlardan geçeceğimizi bilerek bir konu hakkında vardır yada yoktur demenin sorumluluğunu taşımalıyız üzerimizde. Bizlerin vardır yada yoktur dememizin sorumluluğu, bu konuları başka kişilere açıkladığımızda daha da önem arzediyor. Çünkü olur ya vardır yada yoktur dediğimiz bir konuyu belki 2-3 yıl sonra yanlış olduğunu anladığımızda, bu konuda kesin konuşmuş ve inandırmış olduğumuz tüm kişileri tek tek bulup onlara yanıldığımızı söylemek yükümlülüğü doğmuş olur. Bu da çoğu zaman mümkün olamayacağı için derin düşünüp, araştırıp %100 doğru olduğuna kanaat getirerek konuşmalıyız…

6 thoughts on “Salat Ve Namaz Hakkında

  1. Merhaba, bu soruları daha önce bir kişiye daha sormuştum size de sormak istedim.
    Öncelikle Şunu söylemem gerekir. Salat’ın destek, yardımlaşma, sosyalleşme olduğunu söyleyenlerden değilim. Onlar için kuran farklı kelimeler kullanır. Ben destek yardım ediceksem neden elimi ayağımı başımı yüzümü yıkayayım? Hatta su bulamazsam Allah toprak ile yap aynı işi diyor değil mi? Ve kuran’da abdest de gayet yalın ve detaylı bildirilmiştir. Oruç detaylı bir şekilde açıklanır Allah tarafından ve tutarız değil mi? Bazıları oruç için ”aslında şöyleydi öyleydi böyleydi oruç aç kalmak değil kötü söz söylememek ve haram yememektir” gibi şeyler söylüyor hayır! Oruç kuran’an da gayet yalın ve açıktır. ”Sizle aynı fikirdeymişiz ne güzel” dediğinizi duyar gibiyim:-)
    Ve işte! Asıl noktaya geldik. Gelenekçi/Sunni kesime yıllardır açıklanamayan ve ne yazık haklı oldukları ”o zaman namazı nasıl kılacağız” eleştirisine. Onlara abdest’i gösteriyoruz, orucu gösteriyoruz burada sıkıntı yok fakat namazı siz de bilirsiniz ki gösterememekteyiz. Nasıl şu an ki mevcut haliyle nasıl kılınacağını oruç, abdest, miras paylaşımı vb. ayetler gibi ”bakın kitap detaylı görmüyor musunuz” diye açıklayamamaktayız. Nasıl açıklamaktayız peki? ”Namaz İbrahim peygamberden beri var ve bilinen bir kulluk görevi idi” böyle söylediğimiz zaman ”hani kuran yeterliydi. Allah her şeyi açıklıyor 100’e yakın ayette namaz diyor ama nasıl kılınacağını bildirmiyor” bu tepkiyi alırız. Ve bence de nasıl kılınacağı yazmıyor. Binek üstünde ve yürüyerek nasıl kılacağız gösterebilir misiniz? ”Yürüyerek veya binek üzerinde kılın.”bakara239 Kılın diyor dikkatinizi çekerim. Size eleştirilerim olacak bu arada eleştiri Allah’ın nimetidir. Çekinmeyin siz de eleştirin ki gerçeği bulalım.
    Şu ayetlerin bağlamını dikkatle okursanız konunun namazla ilgisi olmadığını göreceksiniz: 2:43-45, 2:238, 5:55-68,
    Aşağıdaki ayetlerde salat sözcüğüne namaz anlamı verilince ciddi sorunlar ortaya çıkıyor:
    5:106, 6:72,92,162, 9:4-5, 11:114(bütün sureyle ilgisiz), 14:37
    3:110-114(kitaplıların barışçıl olanları namaz kılanlar mı?),
    4:43 (toplu namazda söyleme {kavl} olmaz, okuma ve dinleme olur; ne dinlediğinizi değil ne söylediğinizi anlayıncaya dek diyor)
    4:43 (kılmayın demiyor, yaklaşmayın diyor; namaz “yaklaşılabilen” bir şey değildir, kılarız veya kılmayız)
    4:102 (namazı herkes bireysel kılarak tehlike neden geçiştirilmiyor, neden koşullar zorlanıyor?)
    4:102 + 9:54 (toplu kılma ile evde kılma arasındaki fark üzerine tek kelime yok, olması gerekmezmiydi?)
    8:35 (kafir neyi örttü? 41:26 ile ilgili olabilir mi?)
    19:31 (namazın biçiminden hiç söz yok, 59. ayete dek salatı emreden elçiler olduğu halde. bu kadar çok elçi yalnızca namaz için gönderilmiş olabilir mi?)
    22:41 (namaz için nefes alabiliyor olmak dışında imkan gerekmiyor)
    62:11 (namazda imamı yalnız bırakamazsınız, herkes gitse de o namazını kılabilir)
    Uzatmamak için burada kesiyorum. Bunlar “salat”ın ne olduğunu ortaya koymasa da ne olmadığını ortaya koyuyor diye düşünüyorum.
    Şimdiye dek okuduğunuz için teşekkürler. Yazılarınızı beğeniyle takip ediyorum. Umarım en kısa sürede görür ve dönüş yaparsınız esenlikle kalın. Not: Eğer isterseniz elimde salat/namaz hakkında bir yazı var buraya almadım. Onu da size mail olarak atarım mail adresinizi bulamadım.

    Beğen

    • Merhabalar;
      İlk önce bu yazıyı neden yazdığımı anlatmak isterim. Bu yazıyı yazdığım 2014 yılının Nisan ayında Facebook da “hayatlarını Namaz’ın olmadığını anlatmaya adamış” bir takım kişiler çıkmıştı. Bu tabir benim yorumum değil bilakis kendi ağızlarından “hayatımı buna adadım” diye yazarak cihad ettiklerini söyleyenler vardı. Ve geleneksel bir namaz içeriğini benimsememiş olanları bile (benim gibi) dışlıyorlar, arkadaşlıktan çıkarıyorlar ve müşrik diyorlardı.Benim namaz’ım/salat’ım geleneksel biçimde ancak geleneksel içerikte değil. Yani ben sübhaneke falan okumuyorum. Kendime hem Kuran’dan hem kendi duygularımdan bir içerik hazırladım ve onları konuşuyorum Allah ile bağlantımda. Neyse; bu kişilerin sağda solda sürekli olarak yerli yersiz bu konuda konuşmaları beni rahatsız etti. Çünkü o kadar kritik bir noktadan geçiyorduk ki karşı taraftaki yobaz insanların eline “bakın bu nevzuhur kişiler namazı, orucu herşeyi inkar ediyor, bunlar sapıtmış” diye koz geçirip kullanabilirdi. Bundan rahatsız olmuştum ve biraz olsun onları baskılamak için tarihi örnekler vererek, biraz daha geniş düşünmelerini sağlamaya çalışmıştım.
      Ben Salat kelimesini daha en başından ilk Kuran’ı okumaya başladığımda bağlantı kurmak olarak anladığımdan dolayı sanırım fazla kafa karşıklığı yaşamadım. Birşeyi anlamak için parça parça ayetleri bir araya getirmek yerine Kuran’ın bütünlüğünde zihnim nasıl şekilleniyorsa öylece bırakıyorum. Görüyorum ki çoğunlukla Kuran’ı okurken başka kişilerin de yorumlarını, izahlarını okuyorlar yada takip ediyorlar ve kafaları karışıyor. Sıkıntı buradan başlıyor.
      Benim için Kuran’daki tüm ibadetler bireyseldir, ben öyle hissediyorum… Benim yukardaki yazı da anlatmak istediğim şey; şekle şemale takılmadan ayağınız tutuyorken ayakta durun, dizleriniz bükülebiliyorken eğilin, beliniz iki büklüm olabiliyorken başınızı secdeye vurun, nasıl durduğunuz hiç önemli değil, yeterki bu vücüt sağlıklıyken bunu yapın. Çünkü yaşlanınca yapamayacağız. Tarihten örnek vermemin sebebi ise şuydu. Tarihin hangi zamanına giderseniz gidin başka insanların üzerinde hakimiyet kurmuş olanlar hep hakimiyetlerinin nişanesi olarak insanları önlerinde diz çöktürmüşler. Yüzü kapak kapananı var, yarı beline kadar eğileni var. Çeşit çeşit. Ama görüyoruz ki bir insanın hakimiyetine giren insanlar hep aynı hareketi yapmışlar. Demek ki bu hareket, şekil önemli. Bizlerde eğer sadece Allah’ın hakimiyetini kabul ediyorsak, başka hiçkimseyi efendi olarak kabul etmiyorsak bizim yapmamız gereken şekil veya hareket de aynen Allah’ın huzurunda yerlere kapanmak olacaktır. Yani olumsuz bir hareketin panzehiri gene bu harekettir ancak doğru kişiye yapılandır. Kısaca bir başkaldırı diyebiliriz bizleri önlerinde eğmek isteyenlere karşı.
      Benim için ibadetlerin tümü bireyseldir. Ben evimde Cuma namazı da kılıyorum. Asla camiye gidip yapmak istemiyorum. Çünkü Allah’a iftira attıkları o baş örtüsünü asla başıma geçirmek istemiyorum. Mesela asla Hac yapmak için Kabe’ye gitmek istemiyorum, o ülkenin kurallarına uymak için Allah’ın farz etmediği bir kıyafeti üzerime geçiremem. Ki zaten oradaki Hac’ın ne kadar Allah’ın emrettiği Hac tarzı olduğu da tartışılır. Ben bambaşka şeyler anlıyorum. Bunlar benim kendi kişisel prensiplerim. Eğer bu prensiplerim olmaz ise her ortama uymak için herkesin yaptığını yaparsam ibadetlerim bireysel olmaktan çıkar, uyum sağlamak için bukalemun olmaya dönüşür. Ve bu bence çok samimiyetsiz.
      Ayrıca; Allah bizlere başka hayvanlarda var etmediği bir beden nasip etmiş. Kaslardan, iskelet sistemimizden uzun uzun bahsetmeye gerek yok sanırım. Benim tercihim bedenimin tüm minik noktalarına kadar içine ruhumu da ekleyerek O’na olan teslimiyetimi göstermek. Bunu gösterirken istediğim şekilde yapabilirim. Ama eski tarihlerden beri insanlar Kralların, Padişahların önünde yerlere kapandığı için bedensel olarak gösterebileceğim en güzel simgesel hareket bu bana göre. Mesela budistlerde secdelere kapanıp birşeyler yapıyorlar. Diyelim ki bu insanlara Kuran’ı tebliğ ettik, adamlar ikna oldular ve bizde teslim olduk dediler. Bu adamlar şu an kim için veya neye secde ediyorlar ise bundan vazgeçip biz artık Allah’a secde ediyoruz dediklerinde bu insanların bu ibadetlerini yok mu saymamız yada eleştirmemiz mi gerekir. Yada adamlar Müslüman olduk demeleriyle beraber arkasından bunlara ahanda müşrik oldunuz, böyle birşey yok falan mı dememiz gerekiyor. Sadece hayal kuruyoruz 🙂 gerçekleşmesi çok zor…
      Neyse çok uzattım. Dediğim gibi şekle şemale takılmadan içimizden nasıl geliyorsa öyle teslim olabiliriz bence Allah’a. İbadetlerimiz bireyseldir ve kimse karışamaz. Ama eğer ki birşeyler put haline gelmiş ise onları yıkıp atmamız, içimizden söküp çıkarmamız, tüm yanlış yanlarımızı doğruya dönüştürüp önce bireysel olarak devrimlerimizi yapmalıyız bence. Namaz bir put değil, sadece içeriği yanlış. Bilmeden, anlamadan, papağan gibi birşeyleri tekrarlıyorsun ve bunu da Allah’ın emrettiğini zannediyorsun. Oysaki emredilen her an bağlantı halinde olabilmemiz. Hayatımızı O’na göre ayarlamamız. Mesela akşam namazı kılacağız saat 19:00 da diyelim ama çok eğlenceli bir yere davet edildik. İşte orada ki tercihimiz bizi Allah’a yakınlaştıracak yada uzaklaştıracak. Ya geç gideceğiz birçok şeyi kaçırcağız, ya tam zamanında gidip Allah ile olan randevumuzu iptal edeceğiz. Allah belki de bunu görmek, tercihimizi bilmek istiyor. Hakkı yok mu bunu görmeye, bilmeye. Bence var. Hem de çok hakkı var.
      Tüm bireysel ibadetlerimiz bizim hayatımızı düzene koymak için var edilmiş sanki. Yememizden içmemize, iş hayatımızdan, eğitime, evlilik seçimlerimizden, sorumluluk bilincimize kadar herşeyimizi revize etmek için önümüze koyulmuş. Ve yapacağımız tercihler yakınlaşmamıza yada uzaklaşmamıza neden olacak. Ve bizler bu tercihleri yapmak için buraya gönderildik…
      Not: Yorumunuzdaki ayetleri tek tek okuyup bir cevap yazmadım. Çünkü çok zaman alırdı. Şimdilik bu kadar yazabildim. Belki ilerleyen zamanlarda uzun uzun sohbet imkanımız olur. Sağlıcakla kalın…

      Beğen

  2. Değerli kardeşim, yazınıza bilmeden denk geldim, beğendim elinize sağlık. İnsanların Kuran’ı anlama serüveni oluyor, bu önceleri belki kişisel gelişim gibiydi ancak bu dönemdeki iletişim sayesinde bütün müslümanlar ortak bir akılla öğrenmeye, değerlendirmeye başladılar. Bu anlamda yazınızın çerçevesinin genişçe tarihten alıntılanarak hazırlanmış olması bana katkı yaptı.
    Ben şahsen içinde ihtiyacım olan “herşey”in yazılı olduğu kitabı baz alarak, açıklanan ne varsa ondan sorumlu olduğumu biliyorum. Buradaki kriterim nihayetinde samimi vicdanım. Nihayetinde dedim, burada biraz belki sizden farklılaşıyorum, o da şu; Ben imkan bulabildiğim bütün iddia ve kaynakları değerlendirdikten sonra oluşan kanaatim sonucunda edindiğim kanaati esas alıyorum. Nihayetinde Rabbimin huzurunda bana gönderdiğin bütün bilgileri samimi olarak yorumladım, hiçbirini dışlamadım diyebileyim.
    Sizin yazınızla da anlaşılan bu ibadetin şekli öyle veya böyle biliniyor. Nasıl ki Allah domuz eti deyince o neydi? diye sormuyorsak benim anladığım, namaz ibadeti de benzer şekilde bilinen bir ibadet ve bizler de bilinen şekliyle kılarız. Dediğiniz gibi ayetlerle çerçevesi çizilmemiş şekiller konusunda kendimizi kasmayız. Fakat yatakta yatarken, burada da secde benzeri uyuyorum dolayısıyla o hareketi yapmış olurum diye bir genişliğe de vicdanım OK vermiyor.
    Dolayısıyla sizin bana biraz fazla “bireysel” algıladığınız hac ve cuma buluşmalarına ait ayetleri öyle ele almıyorum. Sizin “Görüyorum ki çoğunlukla Kuran’ı okurken başka kişilerin de yorumlarını, izahlarını okuyorlar yada takip ediyorlar ve kafaları karışıyor. Sıkıntı buradan başlıyor.” şeklinde tespit ettiğiniz analizinize karşılık insanlar (ben dahil), kendi aklına fazla mı güveniyor? Şura ile olan yaşamımız içinde daha iyi bilme potansiyelindeki insanların varlığı da belirtilmişken onlara kulak tıkamak da pek islami değil gibi ? Burada adı belli hocaları kast etmiyorum, onlar dahil hepsi hatta bugün için siz de benim için öyle oldunuz, katkı verebiliyorsunuz.
    Arkadaşımızın “salat” konusundaki çalışma ve sorusuna da (hepsini teker teker incelemedim henüz) ama genel olarak baplamıyla birlikte ele almanın doğru olduğunu düşünüyorum. Vakitlice farz kılınmış olan namazın vakitlerini belirleyen ayetlerde anlatılanın namaz, zekat ile tamlanan ayetlerin yardım olduğunu düşünüyorum. Diğerlerini de bu bağlamda değerlendirebileceğime kanaatim var.
    Allah çabanızı ecirlendirsin, devamı için size şevk versin, cennette de bizi kardeş etsin inşaAllah.

    Beğen

Yorum bırakın